23 Şubat 2017 Perşembe

CD ROM NASIL ÇALIŞIR VE İÇ YAPISI

CD-ROM Nedir ? Nasıl Çalışır ?
CD-ROM (Compact Disk Read Only Memory / Kompak Disk Sadece Okunabilir Bellek) sürücüler; yüksek kapasiteli CD’leri okumak için üretilmiştir.Üretiminde plastik ve metal kullanılmıştır. Ön yüzünde bir adet led ve genel olarak bir adet buton bulunur. Led’in yanıp sönmesi okuma işleminin gerçekleştiğini gösterir.Buton ise CD-ROM ‘u açmak ve kapatmak için kullanılır.Bir CD-ROM sürücüsü değişik formatlarda yazılmış CD’leri okuyabilir. Örneğin müzik setlerimizde dinlediğimiz CD’ler, veri CD’leri ve CD-I formatındaki sinema CD’leri gibi.
CD’nin Yapısı Nasıldır, Nelerden Oluşur?
Plastik özlü , ısıya dayanıklı polikarbon madden üretilirler. 12 inch’lik standart bir CD yaklaşık 74 – 80 dakikalık bir filmi veya 650 – 700 MB veriyi barındırabilir. Bu taşıyıcı tabakanın üzerinde ise bilgilerin kaydedildiği kısım yer alır. Bilgilerin okunması sırasında lazer bu kısımdan yansır. Bilgilerin yazıldığı kısımdaki koruyucu bir kaplama sayesinde hassas kısım UV ışınlarından korunmuş olur. Ayrıca bu kaplama, CD’nin ön yüzünü de oluşturur. Veriler, 0.05 ile 0.1 mikrometre arasındaki CD yüzeyine çukur ve tümsekler olarak yazılır. DVD’lerde bu çukurların arasındaki mesafe 0.74 mm CD’lerde ise 1.6 mm’ dur. Nanometre ile ölçülen bu çukurlara pit denir. Pitler arasındaki alana, yani tümsek kısımlara da land denilmektedir. Pit ve land’lerin yardımıyla iki dijital temel bilgi, 0 ve 1 oluşmaktadır. Bu iki değer, iki harften oluşan bir alfabeye benzemektedir. Bu girintiler ve çıkıntılar, sarmal bir şekilde tüm CD’nin etrafında binlerce kez dönerek izler oluştururlar. Bu izler, okuyucu kafa ile takip edilir. Bunun için kafa okuma işlemi sırasında içten dışa ve dıştan içe doğru hareket ederek CD’nin farklı bölümlerine erişir. Bilgisayarın CD üzerindeki binlerce sarmalın içerisinde doğru bilgiye ulaşabilmesi için bu sarmalların başladığı yer olan Lead-in kısmında bir içerik listesi bulunur. Okuyucu kafa, CD üzerinden geri yansıyan lazere göre CD’nin ilgili bölümündeki pit ve land’lerin ayrımına varır.
CD-ROM’LARIN TEMEL YAPISI
CD-ROM dört parçadan oluşur.
Image result for cd rom içi
1. CD’yi döndüren motor.
2. Lazer kafasını taşıyan motor.
3. Kapağın açılıp kapanmasını sağlayan ve CD ‘yi taşıyan tepsiyi hareket ettiren motor.
4. Üzerinde tüm elektronik kısmı barındıran ana karttır.
Related image
Elektronik kısma dahil olan parçalar ise motor kontrolleri, hata düzeltme bağlantı noktası ve diğer olması gereken hassas kontroller. Mekanik kısımda bulunan baskı mekanizması CD’yi taşıyan bir tepsi ve CD’yi sıkıştıran bir katmandan oluştur. CD sıkıştıktan sonra döndürülür ve iki çelik Ray üzerinde hareket eden lazer kafası CD üzerinde istenilen yere hareket eder. Kızılötesi lazer diyotu ışın parçasını üzerindeki bütünleşik bir ayna yardımıyla lense yollar. Işın buradan hareketli kafa vasıtasıyla hedeflenmiş verinin bulunduğu noktaya ulaşır. Bu aşamada CD’lerin üzerinde aslında gözle görülmeyen ufak çukurlar bulunduğunu ve bu çukurlar ile düz kesimlerin, verilerin kodlanmasını sağlayan 0 ve 1 rakamlarına karşılık geldiğini belirtelim. Işının bir kısmı CD üzerindeki bu çukur ve düzlüklerden geriye yansır. Bu yansıma yine toplayıcı ve ayna kombinasyonuyla fotodedektöre yollanır. Burada da yansımanın çokluğu yada azlığı ile orantılı olarak sistemin anlayabileceği hale dönüştürülür. Ayrıca İyi pozisyon için gerekli süre “erişim süresi” olarak adlandırılan süreye eşdeğerdir. Güncel sürücülerin bir çoğu 80 milisaniyeden daha düşük bir erişim süresine sahipler. Bu da lazer kafasını taşıyan mekanizmanın sadece hızlı değil, aynı zamanda kesin çalıştığını da gösteriyor. Bunu sağlayan unsurların başında da lazer kafasını taşıyan rayların pürüzsüz yüzeylere sahip olmaları geliyor.
MOTOR (CLV, CAV ve PCAV )
CD’lerin aygıt içerisinde döndürülmesini sağlayan motor üç farklı yöntemle çalışır.16X’den düşük bir CD-ROM sürücünüz varsa muhtemelen CLV (constant linear velocity) metodunu kullandığını söyleyebiliriz.Bu metot ile çalışan bir aygıtın motoru CD’yi, okunmak istendiği veri bloğunun yerine göre farklı hızlarda döndürür.Kafa CD’nin dış kenarlarına doğru olan kısımdaki verileri okuyacaksa motor CD yi yavaş döndürür,merkeze yakın yerlerdeki bilgiler için ise hızlı. Microcontroller adı verilen bir işlemci sayesinde yapılan bu işlem müzik CD’lerimizde kullanılan sistemin aynen CD-ROM sürücülere aktarılmasından kaynaklanır. Yeni çok hızlı CD-ROM sürücüler ise bu değişkenlik yerine CD’nin sabit hızda döndürüldüğü CAV(constant angular velocity) sistemi kullanılır ki bu da sabit disklerde kullanılan metottur.Kafanın nerde olduğuna bakılmaksızın motor aynı hızda döner.Bilgiler CD üzerinde halkalar(iz) şeklinde yer aldığından ve hız da sabit olduğundan kafa daha büyük yörüngede daha fazla bilgi okuyacaktır.Bu sebepten CAV teknolojini kullanan CD-ROM sürücüler dış izlerde daha fazla veri transferi yaparlar.Bu teknolojiye geçiş motorun daha fazla döndürebilme kapasitesine karsın,CLV kullanılması halinde değişik devirlere inip çıkmanın zorluğundan doğmuştur. Günümüzün modern CD sürücüleri ise bu iki tekniği birleştiren PCAV (partial constant angular velocity) tekniğini kullanmakta.PCAV teknolojisi dış sektörlerde CLV’ye geçiş yapar.Tüm bu tekniklerde motor mekanizmasını başarısı büyük önem taşıyor.
Image result for cd rom içi
CD-ROM SÜRÜCÜDE HIZ
Bildiğimiz gibi CD-ROM sürücülerin hızları X ile gösteriliyor. Temel olarak müzik setlerinde kullanılan ve CD’yi 210 ile 539 devir arası döndürebilen CD Player’ların hızı 1X olarak kabul edilir. 2X hızındaki bir CD-ROM sürücü ise 420 ila 1078 devir hizmet verebiliyor ve böylece X’ler arttıkça devir de artıyor. Devir artmasına artıyor da acaba performans da artıyor mu? Çoğu kullanıcı için bu X’ler performans için bir kıyaslama göstergesi. Yani örneğin 32X bir CD-ROM sürücüye gerek veri aktarım kapasitesi gerekse erişim süresi bakımından 16X’in 2 katı performanslı gözüyle bakılıyor.Ya da 16X’in 4 dakikada kopyaladığını 32X 2 dakikada kopyalar şeklinde düşünülüyor. Oysa pratikte böyle değil. Teoride 1X’in saniyede 150 KB veriyi transfer edebildiği kriteri baz alınarak 32X bir CD-ROM sürücünün saniyede (32*150KB) 4,8 MB veri transfer etmesi gerekir. Ancak bu performansı yakalamak sadece motorun devir sayısına değil daha birçok faktöre bağlıdır.
Günümüzde kullanılan uygulamaların çoğu CD’nin üzerindeki çeşitli yerlerde yer alan bilgileri kullanır.Yani CD-ROM sürücünün sıralı okuma yapmasına gerek kalmaz.Hal böyle olunca da erişim süresi ön plana çıkar. 32X bir CD-ROM sürücünün 1X e göre 32 kat daha fazla ya da buna yakın performans gösterebilmesi için sıralı okuma gerektiren uygulamalar ile çalışıyor olması gereklidir (örneğin filmler).Yani CD-ROM sürücüsünün performansı önemli ölçüde kullandığı medyaya bağlıdır. CD’nin daha az bilgi içeren tam ortalarına gelindiğinde performans neredeyse yüzde 40 oranında düşer.Çünkü günümüzde kullanılan CAV teknolojisinde sürücüler gerçek X’lerini sadece en dış izde gösterebilir.İşin kötüsü CD’ler üzerine bilgiler içeriden dışarıya doğru yazılmaya başlanır. Doğal olarak yarısı boş bir CD’nin okuması sırasında dış izler boş olduğundan CD-ROM sürücünün üzerinde yazılan X’e asla ulaşılamaz.
Image result for cd rom içi
CD-ROM’LARIN TARİHİ VE KULLANIM ALANLARI
İlk Cd-rom Sony ve Philips tarafından 1978 yılında müzik cdlerini okuma için üretilmiştir.Yani genel anlamda CD-ROM lar bilgisayar dünyasına girmeden önce müzik amaçlı çıkmışlardı. Ve özellikleri de dijital ses verilerini okuyabilecek hıza göre geliştirilmişti. Ancak bu hız bilgisayar işlevi için yeterli olamadığından ilk zamanlarda kullanımı düşünülmüyordu. Daha sonra bilgisayarların hızı artınca ve yüksek kapasitelerden dolayı data saklama birimi olarak kullanılmaya başlandı. CD sürücüleri ilk kez piyasaya sürüldüğünde bu gün olduğu gibi doğrudan anakartalardaki soketlere doğrudan bağlanan aygıtlar değillerdi. Sürücü ya ses kartına ya da ayrı bir IDE kontrol kartı sayesinde kullanılabiliyordu. Bu sebeple DOS’a bir ya da birkaç sürücünün tanıtılması gerekiyor ve kullanım oldukça zorlaşıyordu. Daha sonra çıkan standartlarla arabirimler değişti. Aynı şekilde CD-ROM’ların daha da yaygınlaşması ve değişik kullanım alanı bulması için farklı seçenekler çıkarıldı.Her geçen yıl gelişmeye devam eden CD-ROM’lar yaygın olarak 52X hızında bir süre kullanıldı. Hemen hemen 2000 yılından itibaren her yerde bu tip CD-ROM’lar bulmak mümkün.Ancak son bir iki yıldır 72X e kadar çıkan hızlarda üretim yapılmaktır. Tabi bu kadar yüksek hızlar DVD-ROM’ların CD-ROM’ların önüne geçmesini engelleyemedi.Artık DVD’lerin yaygınlaşmasıyla CD-ROM’lar son dönemlere girmiş gibi gözüküyor.Çünkü DVD-ROM’lar geriye dönük olarak cd’leri de okuyabildikleri için cd okumak için ekstra bir donanıma ihtiyaç duyulmuyor.
CD-ROM’lar ilk olarak sadece müzik cd’lerini okumak amaçlı üretilmişlerdi.Ancak veri taşıma teknolojisinin gelişmesiyle birlikte üretilen yüksek kapasiteli cd’lerin daha hızlı ve hatasız okunabilmesi için CD-ROM’larda hatırı sayılır değişiklikler geçirmişlerdir.Öyle ki ilk sürücüler 210 ile 539 devirde dönebilirken günümüzde bu sayılar 15120 ile 38808 devirlere ulaşmışlardır. Bu sayede erişim süreleri daha düşük seviyelere inmiştir. Bu gibi önemli gelişmelere rağmen CD-ROM’lar belli tipteki cd’leri okuyabilmektedir. Örnek olarak ; Müzik cd’leri , VCD’ler , Data cd’leri örnek verebilir. Verdiğimiz bu örnekler ile CD-ROM sürücülerin hangi sektörlerde kullanıldığı apaçık ortaya çıkmaktadır.Müzik sektörünün değişmez elemanı olmaya devam etmektedirler.Ayrıca bazı oyun ve programların dağıtılmasında hala cd’lere başvurulmaktadır.Buda CD-ROM sürücüleri bir nebze olsun hayata bağlamaktadır.

CD’nin okunması
Lazerden çıkan ışın demeti cd üzerinde ki çukurlara ve tepelere çarparak geriye yansıyor.Yansıma sensörüne ışık geliyorsa 0 değeri üretiliyor.Işık gelmezse ki bu orda bir çukura denk gelindiği anlamına geliyor ve 1 değeri üretiliyor. Fotodedektöre yollanan bu değerler anlamlı makine kodlarına çevrilerek bilgisayarın anlayabileceği verilere dönüştürülür.

16 Şubat 2017 Perşembe

🤗 🔺🔺🔺 IP ADRESLERİ VE SINIFLARI 🔻🔻🔻 🤗



                                   IP SINIFLARI:

P ağ protokolü, adresleri, 32 bitlik numaralar olarak görür. Her bir makineye, bulunduğu ağ ortamında tek olan bir numara atanmak zorundadır.Eğer sadece, başka bir dış ağ ile ilişkisi bulunmayan, yerel bir ağda çalışıyorsanız, bu numaraları kendi istediğiniz şekilde atayabilirsiniz. Tablo 1'de belirtildiği şekilde, bazı IP adres aralıkları, belirli tipde özel ağlara ayrılmıştır. Ancak Internet üzerindeki siteler için, bu numaralar, NIC (Network Information Center - Ağ Bilgi Merkezi) olarak bilinen, merkezi bir otorite tarafından atanmaktadır.
IP adresleri, okunulabilirliği arttırmak amacıyla, öktet denilen, 4 adet 8 bitlik (1 baytlık - 0 dan 255 e kadar) numaraya ayrılmıştır. Örneğin arda.muh.istanbul.edu adresindeki makinenin (İstanbul Üniversitesinde, mühendislik fakültesinde arda isimli makinenin) IP adresi 0x954C0C04 olsun. Bu adres 149.76.12.4 olarak farklı bir gösterimde de yazılabilir. Bu ikinci gösterim, genelde noktalı dörtlü gösterim olarak bilinir. 
Bu tip gösterimin başka bir nedeni ise, IP adreslerinin ilk öktetlerinin ağ numarasını, geri kalanların ise makine numarasını göstermeleridir. NIC'e IP adresi almak için başvurduğunuzda, kullanmayı düşündüğünüz her makine için size bir IP verilmez, onun yerine size bir ağ numarası atanır ve bu aralıktaki tüm geçerli IP'leri tercihinize göre ağınızdaki makinelere atamanıza izin verilir. 

Makine kısmının sayısı, ağın büyüklüğüne bağlıdır. Farklı ihtiyaçları karşılamak üzere, IP adreslerinde farklı noktalardan ayrılan, farklı ağ sınıfları tanımlanmıştır. Bu sınıflar şu şekilde tanımlanmışlardır: 

ıp adres sınıfları ile ilgili görsel sonucu

A Sınıfı:
A sınıfı ağlar 1.0.0.0'dan 127.0.0.0'a kadar olan ağları kapsar. Sadece ilk öktet, ağ numarasını belirler, geri kalanlar ise her bir ağ içinde kullanılabilecek (atanabilecek) makine sayısını belirler ki bu sınıfta, dolayısıyla, 24 bit makine kısmına ayrılmıştır. Bu da kabaca, ağ başına 1.6 milyon makine anlamına gelmektedir. 


B Sınıfı:
B sınıfı ağlar, 128.0.0.0'dan 191.255.0.0'a kadar olan ağları içermektedir. Ağ numarası, ilk iki öktet ile belirlenir. Bu sınıf ile, 65,024 adet makineden oluşan 16,320 adet ağ tanımlanabilir. 


C Sınıfı:
C sınıfı ağlar ise 192.0.0.0 ile 223.255.255.0 arasını kapsar. İlk 3 öktet ağ numarasını belirler ve geri kalanlar da her bir ağ içinde bulunabilecek makine sayısını belirler. Dolayısıyla her biri 254 makineli yaklaşık 2 milyon ağ tanımlanabilir. 

D, E, ve F Sınıfları:
24.0.0.0 ile 254.0.0.0 arasında kalan adresler, ya deneysel amaçlıdırlar ya da belirli amaçlar için ayrılmışlardır ve herhangi bir ağ tanımlamazlar. Bir internet üzerinde, paketlerin, bir seferde bir çok noktaya iletilmesi hizmetini veren IP çokluyayını (IP Multicast) için, bu aralıktaki adresler atanır. 


1. Kısım'da verilen örneğe geri dönecek olursak, 149.76.12.4 numaralı arda'nın adresi, B sınıfı olan 149.76.0.0 numaralı ağdaki, 12.4 numaralı makineyi belirtir. 
Bir önceki listede, tüm olası numaraların kapsanmadığını fark edebilirsiniz. Bunun nedeni 0 ve 255 numaralı öktetlerin özel amaçlar için ayrılmış olmasındandır. Bir adreste, konak tarafındaki bitlerin tamamı 0 ise o adres ağı belirler, eğer bu bitlerin tamamı 1 ise bu adres yayın (broadcast) adresi olarak bilinir. Buna göre, 149.76.255.255 geçerli bir makine adresi belirtmez, onun yerine, 149.76.0.0 ağındaki tüm makineleri belirtir.0.0.0.0 ve 127.0.0.0 ağı ise, sizin kendi makinenizdeki IP trafiğini rahatlatmak amaçlı, sizin kendi makinenizi ifade eder. Birincisine öntanımlı rota, diğerine de geridönüş (loopback) adresi denir. 
Yani bilgisayarınız içinde kalan, yerel ağa çıkmanızı gerektirmeyen durumlarda 127.0.0.1 IP adresini kullanarak yine kendi bilgisayarınız içinde, programların haberleşmelerini sağlayabilirsiniz. Genelde, 127.0.0.1 adresi, kısa devreymiş gibi davranan, geridönüş arabirimi (loopback interface) olarak adlandırılan ve sizin kendi makinenizde bulunan özel bir arabirime ayrılmıştır. TCP veya UDP'ye ait herhangi bir paket bu arabirime gönderildiğinde, sanki başka ağlardan kendisine bu paket gönderilmiş gibi tekrar kendisine yönlendirilir. Bu size, ağ yazılımı geliştirmeniz sırasında, gerçek bir ağa ihtiyaç duymadan, yazılımınızı test etmenize olanak sağlar. Ayrıca bu geridönüş ağı, size tek bir makine üzerinde, ağ yazılımları kullanabilmenize de olanak sağlar. Bu aslında (eğer size garip veya anlamsız geliyorsa) anlamsız gelmemelidir. Örneğin bir çok UUCP sitesi, sürekli bir IP bağlantısına sahip değildir, ama yine de INN haber sistemini çalıştırmak isterler. INN, Linux üzerinde düzgün olarak çalışabilmesi için geridönüş arabirimine ihtiyaç duyar. 


ıp adres sınıfları ile ilgili görsel sonucu

Her ağ sınıfından bazı aralıklar, ya belirli amaçlar için ya da özel adresleme amaçları için ayrılmıştır. Bu adresler, özel ağlarda kullanım amaçlı ayrılmışlardır ve Internet üzerinde tanınmazlar. Bu adresler, bazı kuruluşların araağlarında (intranet), veya daha küçük ağlar üzerinde kullanıma uygundurlar. Bu ayrılmış ağ adresleri Tablo 1'de belirtilmişlerdir.Özel kullanım amaçlı ayrılmış IP aralıkları


Sınıf
Ağlar
A
10.0.0.0'dan 10.255.255.255'e kadar
B
172.16.0.0'dan 172.31.0.0'a kadar
C
192.168.0.0'dan 192.168.255.0'a kadar


AYRINTILI PPT SUNUMU İÇİN TIKLAYIN

  

14 Şubat 2017 Salı

🤗 🔺🔺🔺 ARDUİNO İLE LDR KONTROLÜ 🔻🔻🔻 🤗

LDR:
Optik sensör türleri içerisinde akıla gelen ilk elektronik elemandır. İngilizce Photo Resistor anlamına gelmesine karşın foto dirençler yaygın bir şekilde LDR adı ile ifade edilir. İsminden de anlaşılacağı üzere LDR, Light Dependet Resistance kelimelerinin kısaltılmış halidir. LDR, Ortamdaki ışığın şiddetine göre üzerine düşen direnç değerini ters orantılı olarak ayarlayabilen en basit optik sensör çeşididir.
Genel bir dil ile anlatacak olursak. Direnç değeri aydınlıkta azalan, karanlıkta ise artan elemana foto direnç (LDR) denir. Tam  aydınlık bir alanda yani üzerine güneş ışığı düşüyorken direnç değeri 5-10 Ω değerleri arasına kadar düşebilir. Tam karanlık bir ortamda yani üzerine az yada hiç ışık düşmezken  direnç değeri 200 MΩ gibi oldukça yüksek direnç değerleri gösterir. Yani foto direnç, üzerine düşen ışık arttıkça direnç değeri lineer olmayan bir şekilde azalır. Bu yüzden ışık şiddetinin artması direnç değerinin düşmesine, ışık şiddetinin azalması ise direnç değerinin artmasına sebep olur.
 Uygulama alanına örnek verirsek; apartman yada çevre aydınlatması gereken yerlerde karanlığın başlamasıyla lambaların aydınlandığını görürüz. Bunlar LDR direncili devreler kullanılarak yapılmaktadır. Bu mantıkla yola çıkarak yaptığımız bu uygulama da ışık şiddetine bağlı olarak mikrodenetleyici çıkışındaki ledlerin kontrolü gerçekleştirilmiştir.

Dikkat edilecek hussus burada ışık şiddetine bağlı olarak artıp - azalan analog okuma sonucunu hassas ayar için serial monitorden ayarlamamız gerekmektedir. Aksi halde set edilen analog değere ulaşamayacağıdan ledler de konum değişikliği olmama söz konusu olabilir.  Işık şiddetine göre karanlık ve aydınlık bölgeyi ayarlayarak ledlerin kontrolünü gerçekleştirebilirsiniz. 

Uygulamaya ait videoyu buradanizleyebilirsiniz.


Uygulamaya ait C kodu :
// Pin tanımlamaları
int lightsensorPin = A0;
int headlightsPin1 = 9;
int headlightsPin2 = 10;
// Değişken tanımlamaları
int switchingthreshold= 700;
int wait = 1000;
long timer = 0;
int value;

DEVRENİN ŞEMASI:


void setup() // ilk kez ayarlar burada yapılır.
{
  pinMode(headlightsPin1,OUTPUT); // 1. led çıkış olarak tanımlanıyor
  pinMode(headlightsPin2,OUTPUT); // 2. led çıkış olarak tanımlanıyor
  Serial.begin(9600); // Seri haberleşme hızı ayarlanıyor
}
// Ana döngü programı burada yazılır
void loop()
{
  value = analogRead(lightsensorPin); // Analog deger ölçülüp value değişkenine atılıyor.
  Serial.println(value); // Deger serial monitor ekranına gönderiliyor.
  delay(100);
  if (value>930) // okunan Analog  değer 930 dan büyükse
  {
    digitalWrite(headlightsPin2,HIGH); //2. ledi aktif et
    digitalWrite(headlightsPin1,LOW);//1. ledi pasif et
  }
  else // okunan Analog  değer 930 dan küçükse
  {
    digitalWrite(headlightsPin2,LOW); //2. ledi pasif et
    digitalWrite(headlightsPin1,HIGH);//1. ledi aktif et
  }
}

arduino ile ldr kontrollu ile ilgili görsel sonucu

KULLANILACAK ARAÇ VE GEREÇLER:
1-) Arduino UNO R3 (1 adet)
2-) LDR (1 adet)
3-) 220 ohm 1/4W direnç (2 adet)
4-) 10Kohm direnç (1 adet)
5-) 1 adet Yeşil, 1 adet Sarı Led
6-) Besleme Adaptörü 9V (1 adet)
7-) USB Kablo (1 adet)
8-) Deney Boardu (1 adet)

LDR:
İlgili resim



Not : LDR ışık şiddetine göre direnç değeri değiştiği için uygulama yapılan alanda okunan analog değere göre ince hassasiyeti ayarlayarak programınızı revize edebilirsiniz. Bende bu değer 930 dur sizde 600 dür. Denemeler yaparak kontrolünüzü değiştiriniz.

9 Şubat 2017 Perşembe

TCP/IP NEDİR NE İŞE YARAR

TCP/IP, yapı olarak iki katmanlı bir haberleşme protokolüdür. Üst Katman TCP(Transmission Control Protocol) verinin iletimden önce paketlere ayrılmasını ve karşı tarafta bu paketlerin yeniden düzgün bir şekilde birleştirilmesini sağlar. Alt Katman IP (Internet Protocol) ise,iletilen paketlerin istenilen ağ adresine yönlendirilmesini kontrol eder.
İlk olarak 80'li yıllarda Amerikan Savunma Bakanlığı (DoD) tarafından OSI tabanlı sistemlere alternatif olarak geliştirilmiştir. DoD'un Amerikan piyasasındaki ana belirleyici olması,bu protokolün Amerikan yazılımlarında standart kabul edilmesine neden oldu. İnternet'in babası sayılabilecek ARPANet bu nedenle TCP/IP ile doğdu.İnternet kullanımının büyük bir hızla artması ile birlikte,TCP/IP OSI üzerinde bir üstünlük kurmuş oldu.

TCP/IP Protokol Yapısı



  • Uygulama Katmanı(Application Layer) : Farklı sunucular üzerindeki süreç ve uygulamalar arasında olan iletişimi sağlar.
  • Taşıma Katmanı(Host to host or Transport Layer) : Noktadan noktaya veri akışını sağlar.
  • İnternet Katmanı : Router lar ile birbirine bağlanmış ağlar boyunca verinin kaynaktan hedefe yönlendirilmesini sağlar.
  • Ağ Erişim Katmanı : Uç sistem ile alt ağ arasındaki lojik arabirime ilişkin katmandır.
  • Fiziksel Katman : İletişim ortamının karakteristik özelliklerini,sinyalleşme hızını ve kodlama şemasını belirler.
  1. İnternet protokol takımı ağ modeli ve internet ve benzeri ağlar için kullanılan bir iletişim protokolleri kümesidir.
  2. TCP/IP de veri biçimlendirilmiş şekilde nasıl olması gerektiği belirterek uçtan uca bağlantı sağlar.
  3. TCP/IP modeli ve ilgili protokoller Internet Engineering Task Force (IETF) tarafından korunur.



TCP/IP ile OSI arasındaki Farklar



  • TCP/IP haberleşme görevini karmaşık bir iş olarak niteleyerek daha basit alt görevlere böler.Her bir alt görev diğer alt görevler için belirli servisler sunar ve diğer alt görevin servislerini kullanır. OSI modeli de aynı kavramı kullanır ,ancak OSI modelinde her bir katmandaki protokollerin özellikleri ve birbiri ile ilişkileri kesin bir dille tanımlanmıştır. Bu özellik OSI modeli ile çalışmayı daha verimli kılar.
  • OSI modelinde katmanların görevlerinin kesin bir şekilde belirlenmiş olması yeni bir protokol geliştirmeyi kimi zaman güçleştirebilir.
TCP/IP ise böyle bir kısıtlama getirmediğinden,gerektiğinde yeni bir protokol mevcut katmanlar arasına rahatlıkla yerleştirilebilir.
  • OSI modelinde gerekmeyen bir katmanın kullanılmaması gibi esnek bir yapıya izin verilmemektedir. TCP/IP ise katı kurallarla tanımlı olmadığından gereksinim duyulmayan katmanların kullanılmamasına izin verir. Örneğin uygulama katmanında olmasına rağmen doğrudan IP üzerinden kullanılabilen protokoller mevcuttur.
TCP/IP protokollere örnek olarak, dosya alma/gönderme protokolü (FTP, File Transfer Protocol), Elektronik posta iletişim protokolü (SMTP Simple Mail Transfer Protocol), TELNET protokolü (Internet üzerindeki başka bir bilgisayarda etkileşimli çalışma için geliştirilen *login* protokolü) verilebilir. Adını sıkça duyduğumuz WWW ortamında birbirine link objelerin iletilmesini sağlayan protokol ise Hyper Text Transfer Protocol (HTTP) olarak adlandırılmaktadır. TCP/IP protokolü aynı zamanda, diğer iletişim ağlarında da kullanilabilir. Özellikle pek çok farklı tipte bilgisayarı veya iş istasyonlarını birbirine bağlayan yerel ağlarda (LAN) kullanımı yaygındır.


Donanım Katmanındaki Protokoller

ARP (Adres Çözümleme Protokolü), bir IP adresinin hangi ağ kartına (yani MAC adresine) ait olduğunu bulmaya yarar. TCP/IP’de veri gönderiminde gönderilecek bilgisayarın hangisi olduğunu bulmak için kullanılır. Ayrıca IP adresini yeni almış olan bir makine, o IP adresinin sadece kendisinde olduğunu ARP kullanarak teyid eder. RARP(Ters ARP), protokolü ARP’ın tersi işlemi yapar, yani hangi MAC adresinin hangi IP adresini kullandığını bulur. Bir TCP/IP ağında RARP’ın çalışacağı garanti değildir, zira RARP bir RARP sunucusuna ihtiyaç duyar.

tcp/ıp hakkında bilgi ile ilgili görsel sonucu

IP Katmanındaki Protokoller



ICMP (Internet Yönetim Mesajlaşması Protokolü), hata ve türlü bilgi mesajlarını ileten protokoldür. Örneğin, ping programı ICMP’yi kullanır. RIP (Router Bilgi Protokolü), router’ların yönlendirme tablolarını otomatik olarak üretebilmesi için yaratılmıştır. OSPF (İlk Açık Yöne Öncelik), aynı RIP gibi router’ların yönlendirme tablolarını otomatik olarak üretebilmesine yarar. OSPF, RIP’ten daha gelişmiş bir protokoldür. IGMP (Internet Grup Mesajlaşma Protokolü), bir sistemin internet yayınlarına (multicast) abone olmasına ve aboneliği durdurmasına yarar. Bu yayınlar, UDP üzerinden yapılır ve genelde çoklu ortam (radyo veya video) içerikli olurlar. DHCP (Dinamik Cihaz Ayar Protokolü), bir TCP/IP ağına bağlanan bir cihaza otomatik olarak IP adresi, ağ maskesi, ağ geçidi ve DNS sunucusu atanmasına yarar.


tcp/ıp hakkında bilgi ile ilgili görsel sonucu

7 Şubat 2017 Salı

ARDUİNO İLE PWM İŞLEMİ

                  Arduino ile Analog Çıkış-PWM Sinyal Kullanımı

Arduino ile analog sinyallerin okuma işlemi yapılabildiği gibi analog sinyal de üretilebilmektedir. Analog sinyal üretilmesi, 0-5V aralığında değişen farklı gerilim değerlerinin çıkışa aktarılması şeklindedir. Ancak bu sinyal gerçekte birebir analog sinyal değildir. Yalnızca dijital formda üretilen palslerin süresi ile oynama yapılarak analog sinyalin taklit edilmesinden ibarettir. PWM sinyal olarak bilinen analog sinyal, Pals Width Modulation kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir kavramdır.  Analog sinyalin okunması işleminde olduğu gibi PWM sinyallerde de çözünürlük söz konusudur. PWM sinyal çözünürlüğü 8-bittir. Yani 0 ile 255 aralığında girdiğimiz değerler 0 ile 5V aralığında karşılanmaktadır. Örneğin 0V, 0 değerine karşılık gelirken 5V – 255 değerine karşılık gelmektedir. Üretilen PWM sinyal ile motor hız kontrolü, ışık şiddetinin ayarlanması gibi işlemler yapılabilmektedir. Arduino ile bunları yapmak oldukça kolaydır.

                                  

                             Programın yazılması

Program yazma aşamasında ilk olarak Potansiyometreden analog değer okutulacak ve bu değer analog olarak yazdırılacak. Yazdırılan bu değer ile 6. Pine bağlı ledin parlaklığı kontrol edilmiş olacak. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, okunan değer 0-1023 Aralığında iken yazdırılacak olan analog değer 0-255 arasında olmalıdır. Bu sebeple okunan değer 4’e bölünebileceği gibi map komutu kullanılarak uygun formata dönüştürülebilir.
map(analog_deger,0,1023,0,255);      bu komut analog_deger değişkeninin içerisinde bulunan 0 ile 1023 Aralığında olan değeri, 0 ile 255 Aralığına dönüştürmektedir. Dönüştürdüğü değeri ise farklı bir değişkene kaydedilmelidir. Program kodları aşağıdaki gibidir.

                                  Arduino ile PWM Uygulaması:


Malzemeler:

-Arduino Uno
-Led
-220 Ohm Direnç
-Breadboard (isteğe bağlı)

Devre Şeması:

arduino-pwm-uygulama-devresi


KOD:

arduino-pwm-kodu-uygulama
KOD